ALMANYA
Giriş Tarihi : 04-05-2024 08:02

“İş stresi-hastalık aile içi dengeyi bozabilir”

Geçmiş yayınlarımızda yaptığımız röportajla büyük ilgi toplayan Psikolog Kübra Keçeci’yi bu sayımızda gerçekleştirdiğimiz söyleşi ile sizlerle buluşturuyoruz.

“İş stresi-hastalık aile içi dengeyi bozabilir”

Toplumda alanınızla alakalı en çok hangi konularda talepler alıyorsunuz? 

Hem yetişkin hem ergen alanında çalıştığım ve çocuk psikolojisi alanında da aktif olduğum için birçok çeşitli konuda talepler gelebiliyor. Uzmanlık alanımın klinik psikoloji ve nöropsikoloji olması sebebiyle de topluma geniş yelpazede destek sağladığımı söyleyebilirim. Mesleki yaşamda özellikle en yoğun olarak; depresyon, alkol-madde kullanım bozukluğu ve kaygı bozuklukları; travma sonrası stres bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk, yaygın anksiyete (kaygı) bozukluğu, spesifik fobiler ve panik atak gibi psikolojik rahatsızlıklarla karşılaşıyorum. Bunların yanında borderline, narsistik, antisosyal, çekingen, bağımlı kişilik bozuklukları, şizofreni, otizm ve türleri, alzheimer, öğrenme ve davranış bozuklukları da sıklıkla karşılaştığım kliniksel vakalar arasında yer alıyor. 

Aile içi huzuru sağlamak için bireylere düşen görevler nelerdir?
Zannediyorum buna verebilecek olduğum en önemli cevap, kişilerin birbirleriyle kaliteli zaman geçirebilmeleri olur ve tabiki iletişimsel yönden kendini geliştirerek birbirlerinin ihtiyaçlarına kulak vermeleri, dinlemeye, anlamaya çalışmaya açık hale gelmeleri. Günümüzde birçok ilişkinin kalitesinde düşüş yaşanmakta. Bakıldığında, kişilerin çoğu zaman kendini anlatma derdinde olduğunu görüyoruz. Kişinin kendini anlatması kötü bir şey değil tabii ki ancak anlatmanın karşılığında dinlemeye ve anlamaya çalışmaya karşı tahammül azalmış durumda. Bu gibi belki küçük görünen faktörler ikili ilişkilerde ve evlilikte sıkıntı olabiliyor. 

  KISIR DÖNGÜYE DİKKAT EDİLMELİ       

Bunun yanında iş-yaşam dengesine de dikkat etmek gerekiyor. Bazen iş yaşamında yaşanan stres aile hayatını, aile hayatında yaşanan stres iş hayatını etkileyebiliyor ve kişiyi kısır negatif bir döngünün içerisine sokabiliyor ve bu durum kişinin ilişkilerine de yansıyarak, negatif bir sonuca sürükleyebiliyor. Doğal aktivitelere ağırlık verilebilinir, stresle başa çıkma yöntemlerinin de öğrenilmesi gerekmektedir; bu noktada profesyonel destek alabilirler. 
Tabiki bu denge ile sadece iş yoğunluğu ve aile hayatını kastetmiyorum, bunun yanında kişiler hayatta beklenmedik olumsuz olaylarla örneğin hastalık gibi durumlarla da karşılaşabilirler ve aile bireyleri için üzücü durumlar da dengeyi bozulabilir. Böyle durumlarda karşılaşılan stresör aile içi ilişkiler dengesindeki değişimlere sebep olabilir ve halihazırda bozulan dengenin yeniden kurulması gerekir.  

      “GENÇLERİMİZE GÜVENİYORUM ”                         

Gençler üzerinde bir değerlendirme yapmamız gerekirse, gözlemleriniz nelerdir ?
Ben gençleri her zaman umut vaad edici bulmuşumdur. Her ne kadar birçok kişi gençliğe dair negatif değerlendirmelerde  bulunsa da, ben özellikle bu dönemin gençlerinin daha fazla desteğe, daha fazla görülmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Aslında o kadar pırıl pırıllar ki, etiketlemekten, yargılamaktan kaçınarak onlara bakılması gerektiğini düşünüyorum. 

Neden daha fazla desteğe ihtiyaç duyduklarını söylediniz, biraz açabilir misiniz? 
n Öncelikle, başta o hep karşılaştırılan dönem farkından olduğunu söyleyebilmem mümkün. Karşılaştırılarak değerlendirmelerde bulunulan durumda tek katıldığım nokta; zaman. Bizlerin jenerasyonu, bir şeylerin yokluğunu ancak o yokluğunu duyduğumuz ne varsa ona dair çabalamanın ve ona ulaşmanın mutluluğu ile geçti diyebilirim. Ulaşabildiklerimizden, ulaşamadıklarımızdan aldığımız dersler, belli başlı duygu kazanımları ile geçti.

  ‘MADDİ MANADA HERŞEY VAR AMA...’                   

Ancak günümüze baktığımda, birçok genç bu duygulardan mahrum büyümüş durumda, çünkü artık herşeyin önlerine sunulduğu, yüz yüze iletişimin önemini kaybettiği, neredeyse çoğu zamanın sosyal medyada geçirildiği bir çağdalar. Evet belki maddi manâda her şeyleri var ancak manevi manâda hiçbir şeyleri yok. Evet durum böyle ama şu da bir gerçek ki, bakıldığında çoğu zaman direk kendi tercihleri olarak karşımıza çıkmıyor. Çünkü, hangi çağda olunursa olunsun, bir çocuğun nasıl ve hangi değerlerle yetişeceğine karar vermek, yetiştirebilmek ailelerin elinde. Kişilerin elinde olan veya olmayan (psikososyal faktörler) nedenler sebebiyle birçok çocuk/genç bu çağa mahkûm edilmiş durumdalar; benim gözlemim bu yönde. 
Bunun haricinde Avrupa’daki gençlerde geniş çapta özgüven sorununu gözlemliyorum. Bunun en etkileyici faktörü olarak da, direkt veya dolaylı (pasif) mobbing olarak yorumluyorum. Tabiki özgüvenin gelişiminde ebeveyn stili önemli rol oynuyor ancak mobbing’in sayısı da bakıldığında az değil ve sonuçları da bir o kadar ağır. 

Birçok çeşitli dernek ve sivil toplum kuruluşlarına verdiğiniz seminerlerden, katıldığınız TV programlarından çalışmalarınızı takip ediyor ve saydıklarımızdan, sayamadıklarımızdan geniş çaplı ne kadar başarılı olduğunuzu biliyoruz. Bu başarıyı neye borçlusunuz? 
Öncelikle güzel sözleriniz için teşekkür ediyorum. Bunun en başta, mesleğimi çok seviyorum, buna bağlı olduğunu söyleyebilirim. Sadece kendi mesleğim için değil, genel olarak her zaman şuna inanır şunu söylerim, insan ancak sevdiği işi/mesleği yaptığında başarıyı elde edebilir ve bu herkes için, her meslek grubu için geçerlidir. Buradaki başarı ile kastım, sadece bahsedilen seminerler veya TV programları değil, asıl başarı insanın mutlu olabilmesi, hedeflerine ulaşabilmesi, yaptığı meslekten memnuniyet duyabilmesi ve insanın hayat içerisinde kendisine ve çevresine kattıklarıdır diyebilirim. Ancak bununla da sınırlı değil tabiki. Başarıya ulaşmada cesaret, irade, azim ve sabır belirleyici faktörler arasında yer alır. 

           OKUMAK STRESİ AZALTIR                          

Kitap, roman, gazete gibi yazılı basının psikoloji üzerinde olumlu etki bıraktığı bilinmektedir. Fakat toplumumuzda okuma alışkanlığı neredeyse kaybolmak üzere… Bu konuda neler söylemek istersiniz ?
Evet, maalesef ki telefon, tablet kullanımının artmasıyla okumaya (yazılı basına) ilgi azaldı. Ben bu durumu üzücü buluyorum. Çünkü, insanların kendilerini okumaktan alıkoyarak aslında kendilerine göz göre göre zarar verdiklerini görmek çok üzücü. Birçok araştırmada da kanıtlanmıştır ki, kitap stresi azaltır, zihinsel hastalıkları önler, hayal gücünü geliştirir, yaratıcılığı arttırır ve hafızayı güçlendirir. Bunların yanında odaklanma ve konsantrasyonu artırmaya, yalnızlık ve umutsuzluk hislerinin azalmasına yardımcı olur, kelime dağarcığı, iletişim, iş başarısını, empati kurabilmeyi artırmaya ve kolaylaşmasına da etki eder. İngiltere’de Sussex üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada, ne kadar stresli olunursa olunsun günde altı dakika kitap okumanın, stres seviyesini %68’e kadar düşürebileceğini göstermiştir ve buna göre on dakikalık kitap okumanın neredeyse bir antidepresan kadar fayda etkili olacağı vurgulanmıştır. Teknoloji elbette hayatımızda olacak, olmalı ancak kontrollü kullanımla var olmalı. Ve şunu da eklemek isterim ki, her ne kadar gazete, dergi ve kitap birçok kişi tarafından yazılı kaynak olarak aynı kategoride görülse de hepsinin yeri çok ayrı. 
Okuyucularımız programlarınıza ve size nasıl ulaşabilirler?
Meslek gereği kullandığım sosyal medya adresim @psikologkubrakececi’den tüm programlarımı takip edebilir ve bana ulaşabilirler.. 

Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyor, başarılarınızın devamını diliyoruz. 
Sorularınızı memnuniyetle cevapladım, ben de sizlere teşekkür ederim. 

...
Okuyucularımızdan gelen sorular doğrultusunda Psikolog Kübra Keçeci ile ilerleyen sayılarımızda tekrar soru-cevap yapacağız. Sorularınızı bizlere iletebilirsiniz. 
 

AdminAdmin