Almanya ve Türkiye arasında yapılan İşgücü Anlaşmasının üzerinden 50 yıl geçti. Bu anlaşmada çocuk ve gençlik hizmetleri, hasta ve yaşlı hizmetleri, aile yardımı gibi sosyal hizmet kurumlarının, iş ve görevlerini göçmenlerin ihtiyaç ve arzularına göre ayarlamaları ve onlara ayak uydurmaları; yani uluslararası kültür merkezlerinin oluşturulması öngörülmüştü. Aile yardımı ile çocuk ve gençlik hizmetleri bunu gerçekleştirmekte geç kalmadı. Ancak hasta ve yaşlı bakım kurumları bunu ilk nesil yaşlandıkça, yani yeni yeni uygulamaya başladı. İlk nesil göçmenlerin çok genç yaşta Almanyaya gelmiş olmaları ve bakıma ihtiyaçları oldukları durumunda aile bireylerinden yardim alabilecekleri, kısacası bu tür kurumlara ihtiyaç olmayacağı düşüncesi, bu sektörün harekete geçmesini ertelemiştir. Geç kalmanın bir diğer etkeni ise, yaşlılarımızın bu tür kurumlara rağbet göstermemeleridir. Bu da, böyle bir hizmetin var olduğunu bilmemelerinden, ya da yetersiz Almancalarından dolayı bu tür kurumlara başvurmaya cesaret edemeyişlerinden kaynaklanıyor olabilir.
Berlin´de yaklaşık 30.000, Almanya genelinde de 500.000 göçmenin 65 yaş üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Bu grubun çoğunluğunu Türk göçmenler oluşturuyor. Bu durumdan dolayı huzur evleri ile hasta ve yaşlı bakım hizmetlerinin üzerindeki sorumluluk küçümsenmemelidir.
Almanyaya göç eden misafir işçilerin fiziksel anlamda ağır işlerde çalışmış olmaları, onları yaşlıklıkta yardıma muhtaç duruma getirmiştir. Yardıma muhtaç olmalarının bir diğer önemli etkeni ise, bir çok yaşlı göçmenin duygusal anlamda bunalıma girmiş olmasıdır. Bunun sebebi, dini, ırkı, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle baskı görecekleri konusunda haklı bir korku taşımaları ve bu korkuları nedeniyle geri dönememeleri veya dönmek istememeleri olabilir. Ya da, maddi durumlarının elverişli olmamasından dolayı memleket özlemiyle yaşamak zorunda kalmaları olabilir. Memleketlerine dönmelerini engelleyen her ne ise, bir çok göçmenin ortak bir arzusu vardır: hayatlarının geriye kalan son yıllarını kendi topraklarında geçirme arzusu. Bazıları kaderlerini kabullenirken diğerleri hayata küsmüş durumda ve mutsuzdur.
Bu gibi hassas konulara karşı, farklı kültürlere duyarlı kurum ve kuruluşların özen göstermeleri gerekmektedir.Yeme, içme alışkanlıkları ve gıda farklılığı ya da değişik ibadet şekilleri gibi, kültür farkından kaynaklanan değişik yaşam tarzları da göz ardı edilmemelidir. Tüm bunlar bir insanın kendini iyi hissetmesi ve huzur bulması için oldukça önemli şeylerdir.
Bir hasta ya da yaşlı bakıcısının sahip olması gereken en önemli özelliklerden biri, farklı kültürlere açık ve duyarlı olması -ve bunu gerçekleştirmek için de bu yönde eğitim almasıdır.
Günümüzde farklı kültürlere duyarlı huzur evlerinin ve yaşlı bakımının entegrasyona zarar verebileceği konusunda çeşitli tartışmalar yapılmaktadır. Eleştirmenlerin öne sürdükleri argüman, böyle kurumların göçmenleri daha çok dışlamasıdır. Bana göre, yaşlı insanların belirli bir yaştan sonra rahat etmelerinde bir olumsuzluk veya dışlanma gibi entegrasyona zarar verebilecek her hangi başka bir etken söz konusu olmamalıdır.
Almanyada, özellikle de Berlinde bu konuda örnek alınabilecek bir çok kurum vardır. Fakat, 2020 yılında 65 yaş üzerindeki göçmenlerin sayısının neredeyse ikiye katlanacağını göz önünde bulundurursak, bu kurumlar yeterli kalmayacaktır ve umarım ki, bu yönde daha çok sayıda olumlu gelişmeler gerçekleşecektir.